“Çoğu kez tersini düşünsek de başkalarının ne hissettiği hakkında zerre fikrimiz yoktur. Aynı olayı, aynı anda yaşasak bile her birimizdeki bıraktığı izler çok farklıdır.”
Roland Barthes
*Deprem felaketinin yaşanmış olması ve hala yaşanıyor olması insanı bedensel, psikolojik, sosyolojik, ekonomik olarak çaresizliğe, yalnızlığa, ruhsal çöküntüye ve her şeyin değersiz oluşunu düşündürtmeye itiyor.
*Felaket seyrini gösterirken birtakım küçük hesaplar yapılmaya başlandı. Suçlu ve suçlular aranıyor. Ovaları imara açan, kaçak kat, çürük bina, bunlara imar verip aflar çıkartan, mühendisin görmeden imza attığı ama göstermelik olarak müteahhitleri tutuklayan jeoloji değil oy kaygısında olan insanımızdır, düzenimizdir.
* Her zaman önce kendini eleştirme gücünü kendimizde, insanımızda bulmalıyız ki düzeni değiştirmeliyiz. Değişim ve gelişim her zaman için insandan başlar. Sonra topluma yansır. Bu sorunu da vicdanı rahat insan çözümler. Van Gogh‘un vicdan üzerine ifade ettiği üzere ”Vicdan, insanın pusulasıdır.” Ne yazık ki şimdilerde ise vicdan, sermayenin içine çektiği bir kelimeden ibaret.
* Vicdandan söz etmişken sözlerime şunlarla da devam etmek istiyorum. Felaketin derin izlerini yaşadığımız güç zamanlarda insanların depremden kurtarılma anlarının müzikli fotoğraflarının paylaşılması habercilik değildir. Üstelik bunu çoğu kişi tarafından normalleştirilmeye çalışılması insanları metalaştırmaktan başka bir şey değil. İnsanların acısının bir nesneye dönüştürmeye çalışmaktansa saygı duyabilmeli insan. Asıl mesele dayanışma göstergesi olarak normalleşen birer meta değil de insana saygı çerçevesinde acılarını paylaşmaktır.
“Hayırseverliğe inanmıyorum. Dayanışmaya inanıyorum. Sadaka dikeydir, yukarıdan aşağıya doğru gider. Dayanışma yataydır. Diğer kişiye saygı duyar.”
Eduardo Gaelano