Murat Boran
Köşe Yazarı
Murat Boran
 

Saklı Bir Tarih: Xerabajar - Xerzan Antik Kenti

Kuzey Mezopotamya denince akla ilk gelen tarihi mekanlardan biri olması gereken Xerabajar (Türkçesi: Yıkılmış şehir), malesef aynı şansızlığa sahip birçok tarihi  mekan gibi kadim coğrafyasında yapayalnız, kaderine terkedilmiş durumda yıllardır. Tarihini biraz araştırıp, döneminin en zengin kenti olduğunu öğrenip, merkezinde bulunduğu Kuzey Mezopotamya coğrafyasındaki önemine vakıf olunca insanın şaşırmaması ve böylesine mükemmel bir tarih ve kültür şahaserinin neden kaderine terkedildiği sorusunun bir çivi gibi  beyinlere çakılmaması mümkün değil, zira araştırmalarımız sonucu Xerabajar diye tabir edilen mekanın tüm Mezopotamya halkları için müstesna bir yeri olduğu aşikar. Bu araştırma ve derleme yazısında, tarihi M.Ö. 2000'li yıllara kadar uzanan Xerzan (Arapça-Erzen, Türkçe-Garzan, Yunanca-Arzanane) antik kentini ve aynı zamanda ortaçağın önemli bir  başkentini tanıtmaya ve bu vesile ile kamuoyunda duyarlılık oluşturmaya çalışacağız. Xerabajar Kürtçe “ yıkık, yıkılmış şehir“ anlamına gelmektedir. Bu ismi almasındaki sebep daha sonra açıklayacağımız olaylardan ötürü yıkılıp, bir daha kurulamamasından ileri gelmektedir. Xerabajar, antik tarih biliminde ve akademik camiada Erzen Ören Yeri olarak tanınmaktadır. Kürtçe Xerzan olarak bilinen Erzen yani Xerabajar’ın bulunduğu coğrafi bölgeyi şu şekilde tanımlayabiliriz.: Xerzan-Erzen günümüz Siirt İlinin Kurtalan ilçesi sınırları içerisinde bulunan, Cimzerk (Gökdoğan) - Telîba (Bozhöyük) – ŞêxÛnis (Yunuslar) köyleri üçgeninde yer eden, yaklaşık 25-30 kilometrekarelik bir alanda kurulu, şehir tarzında imar edilmiş bir mekandır. Xerzan (Garzan) Çayı’nın kentin önünden geçmesi, bu çay dolayısıyla bereketli arazilere sahip olması, kaynaklarda belirtilen 25 metre yüksekliğinde surlara ve burçlara sahip olması, bu surların ve kalenin kalıntılarının çıplak gözle hiçbir çalışma yapılmadan bile görülebilmesi ve döneminin sosyo-stratejik açıdan önemli bir bölgesinde yer etmesi sebebiyle şehrin buraya kurulduğu aşikardır.   Burada akademik çevrelerin anlaşmazlık yaşadığı bir konuyu da antiparantez belirtmek zorundayız zira bazı akademisyenler Xerzan-Erzen’i Antik ve Ortaçağ olmak üzere iki şehir olarak tasvir ederler. Antik Xerzan-Erzen'in bahsettiğimiz bölgedeki şehir olduğu, Ortaçağ İslam Döneminde ise şehrin 15 km. doğuya taşınarak bugünkü Gola Masîya (Yeşilyurt) bölgesinde tekrar kurulduğunu iddia eden akademisyenler olduğu gibi, Erzen’in döneminin Metropol Kenti olduğunu ve adı geçen GolaMasîya bölgesinin de Antik Erzen’in sınırları içerisinde kabul edilmesi gerektiğini öne süren akademisyenler de vardır. Ayrıca Xerzan-Erzen kentinin ilk olarak bugünkü Hezo (Kozluk) ilçesi sınırlarındaki Şikeftan (Oyuktaş) Köyü GolaMasîya (Yeşilyurt) mezrasında kurulmuş olduğunu da iddia eden akademisyenlerin olduğunu da belirtelim. Yaptığımız saha çalışmaları ve Xerzan (Garzan) Çayının konumu ile beraber Kela Xerzan (Erzen Kalesi) olarak tabir edilen kalenin bulunduğu bölgenin, sözünü ettiğimiz üçgenin içerisinde yer alması, Erzen Şehrinin bu üçgende kurulduğunu kabul etmemiz gerektiğini göstermektedir. Ayrıca Gola Masîya bölgesinin  Erzen’e yani Xerabajar’a 15 km. uzaklıkta olması ve orada da daha küçük bir yerleşimin izlerinin bulunması da, o bölgenin esas Erzen’e yani Xerabajar’a bağlı bir bölge olduğu iddiasını güçlendirmektedir. Çünkü yararlandığımız kaynaklardaki Erzen, Arzan veya Xerzan kenti döneminin en büyük kenti olmakla beraber ticari yolların kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu bilgiler özellikle kapladığı alan itibariyle esas Erzen’in yani Xerzan’ın Xerabajar kenti olduğunu ispat için yeterli gelmektedir. Xerzan Xerabajar Antik Kenti ile ilgili en kapsamlı ve detaylı yüzey çalışmasını yapan ekibin başında bulunan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Boran da bu tezimizi doğrulayan bilgiler vermektedir. Kendisi özellikle Xerzan-Hezo bölgelerinde tarihi mekan araştırmaları yapmış ve bunları değişik yayın organlarında yayınlamıştır. Esas Xerzan-Erzen'in bugünkü Xerabajar bölgesinde değil de daha kuzeydoğuda kurulduğu iddialarını çürüten önemli çalışmaları da mevcuttur. Antik Erzen Kenti kalıntılarının Siirt'in Kurtalan ilçesi Yunuslar köyünde olduğunu ve Batman'ın Kozluk ilçesindeki kalıntıların bu kentin yazlık bölümünü oluşturduğunu ileri süren Doç. Dr. Boran, "İnönü Üniversitesinden Prof. Dr. Saim Çöhçe başkanlığında bir ekip tarafından yürütülen çalışmalarda, antik Erzen kenti kalıntılarının Kozluk'ta bulunduğuna dair haberler yer almaktadır. Araştırmalarımıza göre Antik Erzen Kenti kalıntıları, Kurtalan'ın Yunuslar (Şêx Ûnis) köyündedir" diye ulusal basına bir açıklama yapma gereği de duymuştur. Ayrıca Muğla Üniversitesi Öğretim Üyesi Adnan Çevik'in de bu konu ile ilgili 2008 yılı tarihli bir çalışması daha mevcuttur. Bu çalışmalar önaçıcı çalışmalar olmakla birlikte, maalesef eksik kalmışlardır. Bizler bu araştırmada, tarihi çok daha eskilere giden Xerzan-Erzen'in  bilinmeyen yönlerini akademik sıkıcılıktan ve taraflı tarih yazıcılığından uzak bir dille anlatmaya çalışacağız. Coğrafi olarak tanıttığımız Xerzan-Erzen’in tarihi kaynaklarda adı sıkça geçmektedir. Burada tek tek kaynakları belirtmekten ziyade bir ön çalışma olması itibariyle, kentin kaynaklarda nasıl anlatıldığını işleyeceğiz. Xerzan-Erzen Kenti daha önce belirttiğimiz gibi Mezopotamya’nın belki de en verimli ovalarına hakim bir bölgede bulunmaktadır. Önünden geçen Çemê Xerzan-Garzan Çayı ve etrafındaki su kaynakları bu bölgeyi tarihin en eski dönemlerinden itibaren halklar ve kavimler açısından cazip kılmıştır ( Kaynaklarda Xerzan-Garzan çayı olarak değil, Xerzan-Garzan Nehri olarak geçmektedir zira çıplak gözle bile anlaşılmaktadır ki bugünkü çay 15-20 metre eninde olmasına rağmen yatağı neredeyse 50-60 metre genişliğindedir. Bu da eski dönemlerde genişliğinin çok daha fazla olduğunu yani çok daha fazla su taşıdığını göstermektedir. Bu gerçek kaynaklardaki “ nehir” tabirini doğrulamaktadır). İlk uygarlıkların ortaya çıktığı, ilk medeniyet aşamalarının yaşandığı, ilk tarımın yapıldığı, ilk ikili devlet ilişkilerinin hatta ilk inanış sistemlerinin ortaya çıktığı bu kadim coğrafyanın tarihini ilk insanlara kadar götürmek mümkündür. Xerzan-Erzen bölgesi de bu kadim coğrafyanın bir parçasıdır ve bu özelliğiyle devamlı bir yerleşim sahası olagelmiştir. Bu bölgeye günümüz Kurtalan ve Beşiri ilçelerini de katmak gerekmektedir çünkü kadim Deşta Xerzan ( Garzan Ovası ) ve Deşta Bişêrîyê (Beşiri Ovası ) de bu bölgeye dahildir. Yapılan çalışmalar ve tek tük de olsa kazılar bu gerçeği ispat etmektedir. Dediğimiz gibi insanlığın ilk yerleşim ve toplu tarım alanlarından biri olan Xerzan-Erzen bölgesi birçok kavmin ve uygarlığın geçiş sahası olmakla beraber, bu kavimlerin işgal ve talanına da sık sık uğramış ve küllerinden tekrar tekrar doğmuştur. Kaynaklarda, şehrin ve bölgenin ilk olarak Proto-Kürtler Hurri-Mitanni İmparatorluğu döneminde yani M.Ö. 2000’li yıllarda kurulduğu ve bu imparatorluk döneminde yerleşim yeri olarak kullanıldığı yazmaktadır. Bahsedilen dönem erken uygarlıklar dönemidir ve bu topraklarda Hurri-Mitanniler ile Asurluların bitmek bilmeyen mücadeleleri yazılmaktadır. Hurri-Mitanniler, bazen Mısırlılarla, bazen Asurlularla iktidar ve bölgenin hakimiyeti için savaşmışlar ve ticaret yollarının üzerinde bulunması ve bereketli arazilere sahip olması yüzünden Xerzan-Erzen bölgesi de devamlı  bu mücadelenin merkezinde yer almıştır.    M.Ö. 13. yüzyılın başlarında Asurluların güçlenerek Hurri-Mitanni İmparatorluğuna son vermeleri neticesinde bölge Asurluların hakimiyetine geçmiştir ve Antik Xerzan-Erzen ilk yıkımını bu dönemde yaşamıştır. Bölgede hakim olan Asurlular bu bereketli arazileri ve ticaret yollarını ele geçirerek daha da güçlenmiş ve tarihin ilk emperyal devletini kurmuşlardır. Asurluların yükselişinin en önemli sebeplerinden birisi Xerzan-Erzen bölgesine sahip olmalarıdır. Zira bölgede hakimiyet kurduktan sonra büyümüş ve en geniş sınırlarına ulaşmışlardır. Bu yayılma M.Ö. 8. yüzyıla kadar sürmüş ve Hurri-Mitannilerin ardılları olan Medler bu dönemde tarih sahnesine çıkarak, Asurluların hakimiyetine son vermiştir.   Med İmparatorluğu Xerzan-Erzen bölgesi de dahil olmak üzere tüm Kuzey Mezopotamya’da yaklaşık 300 yıl süren bir hakimiyet kurmuş, bu hakimiyet neticesinde zenginleşmiş ve çağının süper gücü olmuştur. Bu bilgi Xerzan-Erzen bölgesini elinde bulunduran gücün, her zaman en güçlü devlet olduğunu göstermesi ve bölgenin önemini göstermesi  itibariyle değerlidir. M.Ö. 5. yüzyılda ise Persler Med İmparatorluğunu  bir saray darbesiyle yıkmış ve egemenlik bu dönemden itibaren İskender’in gelişine kadar Perslerde kalmıştır. İskender tüm Pers ülkesini işgal ederek, bölgemizin de içinde bulunduğu tüm şehirlere hakim olmuştur. İskender’in ve Makedon ordularının dönüşünden sonra Persler tekrar bölgeye hakim olmuşlardır. Bu durum M. Ö. 1. yüzyıla kadar sürmüş ve Xerzan-Erzen’in adı kaynaklarda daha çok geçmeye başlamıştır.   Ermeni kaynaklarında geçen bir iddiaya göre, Ermeni Kralı Tigran (Tigranes), tahta çıktıktan sonra yayılma politikası uygulamış ve bölgede bulunan diğer halkları da egemenliği altına alarak Xerzan-Erzen bölgesini de işgal ederek en geniş sınırlarına ulaşmıştır. O dönem bölgede yerleşik olan irili ufaklı Kürt site devletlerini de kılıç zoruyla emri altına alan, Ermeni Tarihinde önemli bir yeri olan bu kralın ilk işi kendi adını vereceği bir şehir kurmak olmuştur ve bu amaçla Xerzan- Erzen bölgesini işgal ettiği vakit burayı amacı için uygun görerek büyük bir şehir kurmak istemiştir.   Ermeni kaynaklarında adı geçen bölge işlediğimiz Xerzan-Erzen bölgesini anlatmaktadır. Ermeni kaynaklarda Tigranakerd olarak geçen şehir M.Ö. 70’li yıllarda Arzan (Erzen) Nehrinin sol kıyısına kurulmuş, yüksek surlarla çevrelenmiş, içinde nehre bakan bir kale ve burçları olan bir şehir olarak anlatılmaktadır. Tigran ismine izafeten şehre Tigranakerd ismini vermiştir. Şehir bahsettiğimiz kaynaklara göre döneminin en mamur ve en zengin şehirlerinden biri olarak anlatılmaktadır. Coğrafi tanımı Xerzan-Erzen şehrine birebir uymaktadır ve yine kaynaklara göre Tigran’ın emriyle Kapadokya, Kayseri ve eski Ermenistan’dan getirilen insanlar şehre yerleştirilerek nüfusu arttırılmış ve takriben en kalabalık döneminde 100 ila 120 bin kişilik bir nüfusa sahip olmuştur. Bu mevcudiyet anlatılan dönemdeki şehirlerin nüfus oranlarına göre çok büyük bir nüfustur. Döneminin en büyük şehirlerinden biri olmakla kalmayıp, en büyük ticari merkezi olarak da tasvir edilmektedir. Burada konumuzla ilgisi olmayan ama belirtmek zorunda olduğumuz bir tarihi gerçek daha vardır. Ermeni tarih yazımında Amed-Diyarbakır Kenti Tigranakerd olarak yazılmaktadır ve bu şehrin Tigran tarafında kurulan Tigranakerd olduğu iddia edilmektedir. Bahsettiğimiz Ermeni Kaynakları tarafından da yalanlanan bu bilgi, kendi tarihçileri tarafından öne sürülmektedir ve değindiğimiz gibi Tigranakerd, Amed-Diyarbakır değil, ancak Xerzan-Erzen olabilir. Arzan (yani Xerzan-Erzen-Garzan) Nehri’nin sol kıyısı olarak anlatılan bölge Xerabajar’dan başka bir yer değildir ve bu coğrafi tanım bizzat Ermeni kaynaklarında yazılmaktadır. Bahsedilen bölgede başka kalıntı olmaması da bu tezi güçlendirmektedir.   Konumuza dönecek olursak, Tigran tarafından kurulduğu söylenen bu şehir, 25 metrelik surlarla çevrili, içinde birçok tahıl ambarı ve ahır bulunan geniş bir alana kurulu bir şehir olarak yazılmaktadır. Bölgedeki ilk amfi tiyatronun da bu kentte kurulduğu belirtilmektedir. Xerabajar’ın etrafındaki surların kalıntıları ve bahsedilen geniş alana kurulu olması ( Yaptığımız saha çalışmasında 25-30 kilometrekarelik bir alanda kurulmuş olduğunu söylemiştik) tarihi antik Tigranakerd Kenti olduğu tezini güçlendirmektedir. Yalnız burada altının çizilmesi gereken nokta şehir halkının dışarıdan getirildiklerinin de yazılmış olmasıdır. Şehirde 100 bin kişilik bir nüfusun yaşadığı da eklenmiştir. Bu bilgi, bölge demografisinin, ikibin sene önce değiştirilmek istendiğinin bir kanıtıdır ayrıca....   Tigran burayı başkenti olarak ilan eder ve yayılmasının merkezi olarak düşünür ama Romalı Komutan Lukullus tarafından yenilgiye uğrayarak geri çekilmek zorunda kalır. Lukullus, Xerzan-Erzen’i istila ederek bir bölümünü yıkar, içindeki zenginlikleri talan eder ve nüfusunun büyük bölümünü kılıçtan geçirir. Kurtulmayı başaranlar ise göç etmek zorunda kalırlar. Roma egemenliği bu dönemden itibaren başlar ve İslam ordularının bu bölgeyi 640’lı yıllarda fethetmesine kadar olan dönem boyunca Roma ve Pers İmparatorlukları arasında sınır vazifesi görmesinden dolayıdır ki hep bir savaş ortamı içerisinde bulunmak zorunda kalan Xerzan-Erzen coğrafyası bu mücadelelerden dolayı eski şaşaalı dönemini aramaya başlar. Bölgenin tekrar eski ihtişamlı dönemlerine dönmesi için İslam Ordularının 640 yılından sonraki fetihlerini beklemesi gerekmektedir ve 640 yılından itibaren Hz. Ömer’in görevlendirdiği ordular Xerzan-Erzen bölgesini de fethederek İslam egemenliğini başlatırlar. Bu dönemden itibaren Doğu-Batı geçiş noktası olması ve nispeten huzura kavuşması sebebiyle Xerzan-Erzen eski günlerine dönme imkanını bulabilmiştir.   Bu yıllardan sonra İslam ile tanışan ve İslama geçen Kürtler Kuzey Mezopotamya’ya dolayısıyla Xerzan-Erzen’e de hakim olmaya başladılar. Tarihin en eski dönemlerinden itibaren küçük ve büyük feodal beylikler halinde yaşayan Kürtler bu düzeni İslama geçtikleri dönemden sonra da korumuşlar ve yaşadıkları bütün alanlarda olduğu gibi  Xerzan-Erzen’de de bu uygulamayı sürdürmüşlerdir. Bu bölgede de Halife’ye bağlı bir Mirlik şeklinde örgütlenmişler ve Emevi-Abbasi dönemleri de dahil olmak üzere Xerzan-Erzen Şehri de İslam Halifelerine bağlı olan bir vilayet olarak, bir nevi site kenti gibi  hayatını sürdürmüştür. Tarihi Xerzan Mirliği olarak tanımlanan şehir, bu dönemde eski yaralarını sararak Roma ve  Pers işgalcilerin yakıp yıktıklarını  yeniden  inşa ederek eski önemini tekrar kazanmıştır.   640 yılından 950’li yıllara kadar Halife’ye bağlı yerel hanedanların egemenliğinde kalan Xerzan-Erzen şehri 950’li yıllardan sonra Kürt tarihinde önemli bir yere sahip olan Kürt Mervani Devleti’nin egemenliği altına girmiştir. Bu dönem Xerzan-Erzen için çok önemlidir zira Tigran’ın başkent olarak büyüttüğü şehir, Mervani Kürt Devleti tarafından da başkent olarak kullanılmıştır. Devletin tam ortasında bulunması, yüksek surları, ticari yolların üzerinde bulunması  ve verimli arazileri sebebiyle Mervanilerin kurucusu olan Baz ê Dostik tarafından devletin merkezi olarak  kabul edilmiştir. Hanedan üyelerinin mezarlarının İslam Kaynaklarında yazıldığı biçimiyle Xerzan-Erzen’de bulunması , Mervanilerin Amed-Diyarbakır taraflarına genişlemesi sonucu  doğu-batı egemenlik sahalarına yakın bir merkez olması eski önemini tekrar kazandırmıştır. Önemli bir kaynak olan İbnül Ezrak’ın Mervani Kürt Tarihi adlı kitabında anlatıldığı gibi payitaht olarak kullanılması güvenli ve korunaklı bir şehir olmasından dolayıdır. Aynı kaynakta, saltanat kavgalarında önemli bir rol oynadığı da anlatılmaktadır. Silvan ve Diyarbakır’ı darbeyle ele geçiren bir Mervani Prensi ancak Xerzan-Erzen Hakiminin olaya müdahil olması neticesinde bu emelinden vazgeçmiş ve tahtı esas sahibine bırakmak zorunda kalmıştır. Çünkü en güçlü ordu Xerzan-Erzen kalesinde yerleşik bulunmaktaydı ve tüm önemli kararlar payitaht olarak kullanılan bu şehirde alınmaktaydı. Şehrin hakiminin onaylamadığı hiçbir karar  uygulanamamıştır, bu da Xerzan-Erzen’in Mervani Devletinde oynadığı kilit rolü anlatmakta kafi gelecektir.   1080 yılına kadar hüküm süren Mervaniler, tarihte bilindiği gibi, din kardeşliği adına Selçuklu Sultanı Alparslan’a kimi kaynaklarda anlatıldığına göre 15 bin, kimilerine göre ise 20 bin süvari desteği vererek Malazgirt savaşının kazanılmasında da önemli rol oynamışlardır. 1071 yılındaki bu savaş sonucunda Anadolu içlerine ilerleyen ve bu vesileyle iyice güçlenen Selçuklular, Melikşah döneminde Vezir Nizamülmülk eliyle Mervanilerin egemenliğine son vermişlerdir. Bu tarihten itibaren şehirde Selçuklulara bağlı Dilmaçoğuları ve Artukoğulları egemenliği başlamıştır ve bu egemenlik Büyük Sultan Selahaddin Eyyubi dönemine kadar sürmüştür. Selahaddin onikinci yüzyılda  tüm İslam coğrafyasını hakimiyeti altına alarak, Selçuklularla da iyi ilişkiler geliştirerek, bu bölgeyi daha sonra Hasankeyf Eyyubileri olarak tanınacak olan kendi ailesinden Meliklerin idaresine bırakmıştır. Xerzan-Erzen’de Eyyubi hakimiyeti Selahaddin döneminde başlar. Bu dönem yaklaşık 300 sene sürecektir. Eyyubilerin hakimiyeti döneminde şehir belki de en verimli ve tarihi rollerine sahip olabilirdi belki ama hesapta olmayan Moğol istilası şehrin yakılıp yıkılmasına ve bir daha belini doğrultmamasına sebep olacaktır ne yazık ki. 13. yüzyılın ortalarında bölgeye gelen Moğollar, gözlerini zengin ve mamur şehirlere dikerek tüm tarihçilerin ortak görüşü olan yıkımları ve talanları gerçekleştirmişlerdir. Hülagü ve ordularının payına düşen İslam Coğrafyası baştan başa tahrip edilmiş, halkı kılıçtan geçirilmiş ve İslam Medeniyeti büyük bir darbe almıştır. Hülagü işe Bağdat’dan başlamış ve şehri yıkmakla kalmamış, halkını katletmiş ve hızını alamayarak asırlar boyunca itina ile korunan el yazmalarının da bulunduğu dönemin en zengin kütüphanesini de yakarak barbarlıkta sınır tanımamıştır. Bu yapılan tahribattan  Xerzan - Erzen’i de tabi ki soyutlayamayız. Moğol Orduları yolları üzerindeki tüm şehirlere yaptıklarını elbette ki Xerzan-Erzen’e de yapmakta sakınca görmemişlerdir.   Xerzan-Erzen’in Xerabajar olarak tanımlanması da tam bu döneme denk gelmektedir. Moğollar ovada kurulu olan, nispeten fethi daha kolay olan bu şehri tarumar etmiş, halkını kılıçtan geçirmiş ve deyim yerindeyse taş üstünde taş, beden üzerinde baş bırakmamışlardır. Yüzyıllardır bir medeniyet merkezi olan, birçok tarihi ve kültürel zenginliği içerisinde barındıran Xerzan-Erzen şehri Moğolların 1250’li yıllarda yapmış oldukları işgal, istila ve acımasız talan sonucu bugünkü XERABAJAR (YIKILMIŞ ŞEHİR) ünvanını ne yazık ki edinmiştir. Tahribat o kadar büyüktür ki o  günden sonra şehir bir daha toparlanamamış, kurulamamış, halkından kurtulmayı başararak geriye kalanlar yakınlardaki Hezo-Sasun Dağlarına sığınarak Moğolların gitmesini beklemişlerdir. Kaynaklarda yazılan bilgilere göre Xerzan-Erzen’in bir daha belini doğrultamaması Moğol tahribatından dolayıdır. Bu büyük mezalim ve katliamı yaşayan ahalisi sığındıkları dağlara yerleşerek bugünkü isimleriyle yani Xerzan’dan olan, Xerzanlı anlamına gelen XERZÎ Aşireti ismi ile tanınır ve geniş bir aşiret olarak Hezo (Kozluk) - Sasun Dağlarında yaşamaktadırlar halen. Topraklarına yani şehirlerine dönmemelerinin sebebi Moğol istilasından sonra şehrin bir daha imar edilemeyecek derecede yıkılması ve Moğolların tekrar dönebilme ihtimaliyle bağlantılıdır.   Sığındıkları dağlar nispeten daha güvenli olmakla beraber, hiçbir zaman esas kentlerinin yerini tutmamıştır ( Bu bilgiler de sözlü tarih çalışmaları ve Ortaçağ İslam  kaynaklarından derlenerek bu yazıya alınmıştır). Bir süre sonra Moğolların güç kaybederek birçok yerde özellikle Memlükler tarafından bozguna uğratılarak gerilemesi sonucu yerel Hanedanlar tekrar eski egemenlik bölgelerine dönmüşlerdir. Ne yazık ki Moğol istilası sonucu Xerabajar ( Yıkık Şehir) olarak isimlendirilecek olan Xerzan-Erzen Şehri bir daha kurulamamıştır. Şehrin kurulu olduğu verimli topraklar Moğolların kısa ama son derece tahripkar dönemleri sonrası tekrar Hasankeyf Eyyubileri tarafından ele geçirilir ama katliamdan kurtulabilen az sayıdaki şehir halkının da bir daha dönmemesi sonucu tekrar kurulamaz. Yine de sulak ve bereketli topraklar etrafında küçük köyler şeklinde kurulan yerleşimler aracılığıyla tarım ve ekonomi canlandırılmaya çalışılır ama Moğollar öncesi seviyesine dönmesi mümkün olmaz. Xerabajar ismi işte bu tahripten sonra kullanılmıştır ve Yıkık Şehir olarak hafızalara kazınmıştır.   Bu dönem sonrası Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim’in Safevilerle giriştiği iktidar mücadelesine  kadar Hasankeyf Eyyubileri’nin hakimiyetinde kalan Xerzan-Erzen bölgesi bir şehirden ziyade bir bölge olarak isimlendirilmiştir. 1514 yılında Safevilere Çaldıran’da kazanılan zafer sonrası, o döneme kadar HasanKeyf Eyyubilerine bağlı olan bölge Osmanlı lehine büyük yararlılıklar gösteren Hezo-Sasun Miri Mihemed Bey’e Yavuz tarafından hediye olarak verilmiştir. Şerefnameden aldığımız bu bilgiye göre Xerzan-Erzen bölgesi bu el değiştirmeden dolayı Hezo-Sasun Mirliği ile Hasankeyf Eyyubi Melikliği arasında ihtilaf konusu olmuş, bu sebebden dolayı iki Mirliğin arası bozulmuştur. Eyyubilerin kendi toprakları olarak saydıkları Xerzan-Erzen bölgesinde, Hezo-Sasun Mirleri, Moğol istilası sonrası Xerzan-Erzen’den kaçabilen, bölgenin gerçek sahipleri olduklarını söyleyen Xerzî Aşireti üyeleri aracılığıyla hak iddia etmş ve Yavuz da bunu kabul ederek Xerzan-Erzen bölgesini Hezo-Sasun Mirliğine vermiştir.   Bölgedeki Mirlikler dönemi yaklaşık 350 sene sürmüş ve 1850 yılında Osmanlı’nın merkezileşme politikası gereğince Mirliklere son verilmiş ve  Xerzan-Erzen bölgesi de bu politikanın bir sonucu olarak Osmanlı’nın atadığı Kadı ve Paşalar aracılığıyla yönetilmeye başlanmıştır. Zok (Yanarsu), Ridvan, Beybo ve son olarak da Misircê yani günümüz Kurtalan ilçe merkezi olarak şekillenen bölge idaresi günümüzde yukarıda bahsettiğimiz  Cimzerk (Gökdoğan) - Telîba (Bozhöyük) – ŞêxÛnis (Yunuslar) köyleri üçgeninde kaderine terk edilmiş bir tarih ve kültür şaheseri olarak ilgi beklemektedir.   Yapılması mümkün olan kazı ve çalışmalar neticesinde bu gizli tarih günyüzüne çıkarılacağı günü beklemektedir. Bu yetim bırakılmış kültür ve tarih değeri, malesef ilgili kurumların vurdumduymazlığı ve özellikle tarihi değerlere uygun gördüğü politikalar sonucunda unutulmaya, yok olmaya yüz tutmuştur. Pamuk ve mısır tarlalarnın altında tarihimiz ve kültürümüz yatmaktadır. Bizlerin üzerine düşen görev bir sosyal sorumluluk projesi olarak hayat geçirilmesi gereken bir proje oluşturmak ve yerli-yabancı üniversitelerle işbirliğine, bilgi alışverişine girerek Xerzan-Erzen'de bulunan Xerabajar'ı hakettiği seviyeye yükseltmek ve günyüzüne çıkarmaktır toplum olarak.   Bunun ilk adımı da yapılacak geniş çaplı bir kazı çalışmasıdır. Konuyla ilgili ve duyarlı olan tüm insanlardan beklentimiz bu yöndedir. Kuzey Mezopotamya'da Kerxê (Üçtepe), Xerabreşk (Göbekli Tepe) ve daha sayamadığımız onlarca tarihi ve kültürel miras sayılan bölgelerimiz mevcuttur. Xerabajar da bunlardan bir tanesidir. Tarih ve kültürümüzü kaybolmadan gelecek nesillere, bizden öncekilerin bizlere bıraktığı gibi miras bırakmanın yolu ancak çaba ve emek vererek olabilir... Xerabajar'ın birgün günyüzüne çıkarılabilmesi dileğiyle....
Ekleme Tarihi: 08 Eylül 2024 - Pazar
Murat Boran

Saklı Bir Tarih: Xerabajar - Xerzan Antik Kenti

Kuzey Mezopotamya denince akla ilk gelen tarihi mekanlardan biri olması gereken Xerabajar (Türkçesi: Yıkılmış şehir), malesef aynı şansızlığa sahip birçok tarihi  mekan gibi kadim coğrafyasında yapayalnız, kaderine terkedilmiş durumda yıllardır. Tarihini biraz araştırıp, döneminin en zengin kenti olduğunu öğrenip, merkezinde bulunduğu Kuzey Mezopotamya coğrafyasındaki önemine vakıf olunca insanın şaşırmaması ve böylesine mükemmel bir tarih ve kültür şahaserinin neden kaderine terkedildiği sorusunun bir çivi gibi  beyinlere çakılmaması mümkün değil, zira araştırmalarımız sonucu Xerabajar diye tabir edilen mekanın tüm Mezopotamya halkları için müstesna bir yeri olduğu aşikar. Bu araştırma ve derleme yazısında, tarihi M.Ö. 2000'li yıllara kadar uzanan Xerzan (Arapça-Erzen, Türkçe-Garzan, Yunanca-Arzanane) antik kentini ve aynı zamanda ortaçağın önemli bir  başkentini tanıtmaya ve bu vesile ile kamuoyunda duyarlılık oluşturmaya çalışacağız.

Xerabajar Kürtçe “ yıkık, yıkılmış şehir“ anlamına gelmektedir. Bu ismi almasındaki sebep daha sonra açıklayacağımız olaylardan ötürü yıkılıp, bir daha kurulamamasından ileri gelmektedir. Xerabajar, antik tarih biliminde ve akademik camiada Erzen Ören Yeri olarak tanınmaktadır. Kürtçe Xerzan olarak bilinen Erzen yani Xerabajar’ın bulunduğu coğrafi bölgeyi şu şekilde tanımlayabiliriz.:

Xerzan-Erzen günümüz Siirt İlinin Kurtalan ilçesi sınırları içerisinde bulunan, Cimzerk (Gökdoğan) - Telîba (Bozhöyük) – ŞêxÛnis (Yunuslar) köyleri üçgeninde yer eden, yaklaşık 25-30 kilometrekarelik bir alanda kurulu, şehir tarzında imar edilmiş bir mekandır. Xerzan (Garzan) Çayı’nın kentin önünden geçmesi, bu çay dolayısıyla bereketli arazilere sahip olması, kaynaklarda belirtilen 25 metre yüksekliğinde surlara ve burçlara sahip olması, bu surların ve kalenin kalıntılarının çıplak gözle hiçbir çalışma yapılmadan bile görülebilmesi ve döneminin sosyo-stratejik açıdan önemli bir bölgesinde yer etmesi sebebiyle şehrin buraya kurulduğu aşikardır.

 

Burada akademik çevrelerin anlaşmazlık yaşadığı bir konuyu da antiparantez belirtmek zorundayız zira bazı akademisyenler Xerzan-Erzen’i Antik ve Ortaçağ olmak üzere iki şehir olarak tasvir ederler. Antik Xerzan-Erzen'in bahsettiğimiz bölgedeki şehir olduğu, Ortaçağ İslam Döneminde ise şehrin 15 km. doğuya taşınarak bugünkü Gola Masîya (Yeşilyurt) bölgesinde tekrar kurulduğunu iddia eden akademisyenler olduğu gibi, Erzen’in döneminin Metropol Kenti olduğunu ve adı geçen GolaMasîya bölgesinin de Antik Erzen’in sınırları içerisinde kabul edilmesi gerektiğini öne süren akademisyenler de vardır.

Ayrıca Xerzan-Erzen kentinin ilk olarak bugünkü Hezo (Kozluk) ilçesi sınırlarındaki Şikeftan (Oyuktaş) Köyü GolaMasîya (Yeşilyurt) mezrasında kurulmuş olduğunu da iddia eden akademisyenlerin olduğunu da belirtelim. Yaptığımız saha çalışmaları ve Xerzan (Garzan) Çayının konumu ile beraber Kela Xerzan (Erzen Kalesi) olarak tabir edilen kalenin bulunduğu bölgenin, sözünü ettiğimiz üçgenin içerisinde yer alması, Erzen Şehrinin bu üçgende kurulduğunu kabul etmemiz gerektiğini göstermektedir. Ayrıca Gola Masîya bölgesinin  Erzen’e yani Xerabajar’a 15 km. uzaklıkta olması ve orada da daha küçük bir yerleşimin izlerinin bulunması da, o bölgenin esas Erzen’e yani Xerabajar’a bağlı bir bölge olduğu iddiasını güçlendirmektedir. Çünkü yararlandığımız kaynaklardaki Erzen, Arzan veya Xerzan kenti döneminin en büyük kenti olmakla beraber ticari yolların kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu bilgiler özellikle kapladığı alan itibariyle esas Erzen’in yani Xerzan’ın Xerabajar kenti olduğunu ispat için yeterli gelmektedir.

Xerzan Xerabajar Antik Kenti ile ilgili en kapsamlı ve detaylı yüzey çalışmasını yapan ekibin başında bulunan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Boran da bu tezimizi doğrulayan bilgiler vermektedir. Kendisi özellikle Xerzan-Hezo bölgelerinde tarihi mekan araştırmaları yapmış ve bunları değişik yayın organlarında yayınlamıştır. Esas Xerzan-Erzen'in bugünkü Xerabajar bölgesinde değil de daha kuzeydoğuda kurulduğu iddialarını çürüten önemli çalışmaları da mevcuttur. Antik Erzen Kenti kalıntılarının Siirt'in Kurtalan ilçesi Yunuslar köyünde olduğunu ve Batman'ın Kozluk ilçesindeki kalıntıların bu kentin yazlık bölümünü oluşturduğunu ileri süren Doç. Dr. Boran, "İnönü Üniversitesinden Prof. Dr. Saim Çöhçe başkanlığında bir ekip tarafından yürütülen çalışmalarda, antik Erzen kenti kalıntılarının Kozluk'ta bulunduğuna dair haberler yer almaktadır. Araştırmalarımıza göre Antik Erzen Kenti kalıntıları, Kurtalan'ın Yunuslar (Şêx Ûnis) köyündedir" diye ulusal basına bir açıklama yapma gereği de duymuştur. Ayrıca Muğla Üniversitesi Öğretim Üyesi Adnan Çevik'in de bu konu ile ilgili 2008 yılı tarihli bir çalışması daha mevcuttur. Bu çalışmalar önaçıcı çalışmalar olmakla birlikte, maalesef eksik kalmışlardır. Bizler bu araştırmada, tarihi çok daha eskilere giden Xerzan-Erzen'in  bilinmeyen yönlerini akademik sıkıcılıktan ve taraflı tarih yazıcılığından uzak bir dille anlatmaya çalışacağız.

Coğrafi olarak tanıttığımız Xerzan-Erzen’in tarihi kaynaklarda adı sıkça geçmektedir. Burada tek tek kaynakları belirtmekten ziyade bir ön çalışma olması itibariyle, kentin kaynaklarda nasıl anlatıldığını işleyeceğiz. Xerzan-Erzen Kenti daha önce belirttiğimiz gibi Mezopotamya’nın belki de en verimli ovalarına hakim bir bölgede bulunmaktadır. Önünden geçen Çemê Xerzan-Garzan Çayı ve etrafındaki su kaynakları bu bölgeyi tarihin en eski dönemlerinden itibaren halklar ve kavimler açısından cazip kılmıştır ( Kaynaklarda Xerzan-Garzan çayı olarak değil, Xerzan-Garzan Nehri olarak geçmektedir zira çıplak gözle bile anlaşılmaktadır ki bugünkü çay 15-20 metre eninde olmasına rağmen yatağı neredeyse 50-60 metre genişliğindedir. Bu da eski dönemlerde genişliğinin çok daha fazla olduğunu yani çok daha fazla su taşıdığını göstermektedir. Bu gerçek kaynaklardaki “ nehir” tabirini doğrulamaktadır). İlk uygarlıkların ortaya çıktığı, ilk medeniyet aşamalarının yaşandığı, ilk tarımın yapıldığı, ilk ikili devlet ilişkilerinin hatta ilk inanış sistemlerinin ortaya çıktığı bu kadim coğrafyanın tarihini ilk insanlara kadar götürmek mümkündür. Xerzan-Erzen bölgesi de bu kadim coğrafyanın bir parçasıdır ve bu özelliğiyle devamlı bir yerleşim sahası olagelmiştir.

Bu bölgeye günümüz Kurtalan ve Beşiri ilçelerini de katmak gerekmektedir çünkü kadim Deşta Xerzan ( Garzan Ovası ) ve Deşta Bişêrîyê (Beşiri Ovası ) de bu bölgeye dahildir. Yapılan çalışmalar ve tek tük de olsa kazılar bu gerçeği ispat etmektedir. Dediğimiz gibi insanlığın ilk yerleşim ve toplu tarım alanlarından biri olan Xerzan-Erzen bölgesi birçok kavmin ve uygarlığın geçiş sahası olmakla beraber, bu kavimlerin işgal ve talanına da sık sık uğramış ve küllerinden tekrar tekrar doğmuştur.

Kaynaklarda, şehrin ve bölgenin ilk olarak Proto-Kürtler Hurri-Mitanni İmparatorluğu döneminde yani M.Ö. 2000’li yıllarda kurulduğu ve bu imparatorluk döneminde yerleşim yeri olarak kullanıldığı yazmaktadır. Bahsedilen dönem erken uygarlıklar dönemidir ve bu topraklarda Hurri-Mitanniler ile Asurluların bitmek bilmeyen mücadeleleri yazılmaktadır. Hurri-Mitanniler, bazen Mısırlılarla, bazen Asurlularla iktidar ve bölgenin hakimiyeti için savaşmışlar ve ticaret yollarının üzerinde bulunması ve bereketli arazilere sahip olması yüzünden Xerzan-Erzen bölgesi de devamlı  bu mücadelenin merkezinde yer almıştır. 

 

M.Ö. 13. yüzyılın başlarında Asurluların güçlenerek Hurri-Mitanni İmparatorluğuna son vermeleri neticesinde bölge Asurluların hakimiyetine geçmiştir ve Antik Xerzan-Erzen ilk yıkımını bu dönemde yaşamıştır. Bölgede hakim olan Asurlular bu bereketli arazileri ve ticaret yollarını ele geçirerek daha da güçlenmiş ve tarihin ilk emperyal devletini kurmuşlardır. Asurluların yükselişinin en önemli sebeplerinden birisi Xerzan-Erzen bölgesine sahip olmalarıdır. Zira bölgede hakimiyet kurduktan sonra büyümüş ve en geniş sınırlarına ulaşmışlardır. Bu yayılma M.Ö. 8. yüzyıla kadar sürmüş ve Hurri-Mitannilerin ardılları olan Medler bu dönemde tarih sahnesine çıkarak, Asurluların hakimiyetine son vermiştir.

 

Med İmparatorluğu Xerzan-Erzen bölgesi de dahil olmak üzere tüm Kuzey Mezopotamya’da yaklaşık 300 yıl süren bir hakimiyet kurmuş, bu hakimiyet neticesinde zenginleşmiş ve çağının süper gücü olmuştur. Bu bilgi Xerzan-Erzen bölgesini elinde bulunduran gücün, her zaman en güçlü devlet olduğunu göstermesi ve bölgenin önemini göstermesi  itibariyle değerlidir. M.Ö. 5. yüzyılda ise Persler Med İmparatorluğunu  bir saray darbesiyle yıkmış ve egemenlik bu dönemden itibaren İskender’in gelişine kadar Perslerde kalmıştır. İskender tüm Pers ülkesini işgal ederek, bölgemizin de içinde bulunduğu tüm şehirlere hakim olmuştur. İskender’in ve Makedon ordularının dönüşünden sonra Persler tekrar bölgeye hakim olmuşlardır. Bu durum M. Ö. 1. yüzyıla kadar sürmüş ve Xerzan-Erzen’in adı kaynaklarda daha çok geçmeye başlamıştır.

 

Ermeni kaynaklarında geçen bir iddiaya göre, Ermeni Kralı Tigran (Tigranes), tahta çıktıktan sonra yayılma politikası uygulamış ve bölgede bulunan diğer halkları da egemenliği altına alarak Xerzan-Erzen bölgesini de işgal ederek en geniş sınırlarına ulaşmıştır. O dönem bölgede yerleşik olan irili ufaklı Kürt site devletlerini de kılıç zoruyla emri altına alan, Ermeni Tarihinde önemli bir yeri olan bu kralın ilk işi kendi adını vereceği bir şehir kurmak olmuştur ve bu amaçla Xerzan- Erzen bölgesini işgal ettiği vakit burayı amacı için uygun görerek büyük bir şehir kurmak istemiştir.

 

Ermeni kaynaklarında adı geçen bölge işlediğimiz Xerzan-Erzen bölgesini anlatmaktadır. Ermeni kaynaklarda Tigranakerd olarak geçen şehir M.Ö. 70’li yıllarda Arzan (Erzen) Nehrinin sol kıyısına kurulmuş, yüksek surlarla çevrelenmiş, içinde nehre bakan bir kale ve burçları olan bir şehir olarak anlatılmaktadır. Tigran ismine izafeten şehre Tigranakerd ismini vermiştir. Şehir bahsettiğimiz kaynaklara göre döneminin en mamur ve en zengin şehirlerinden biri olarak anlatılmaktadır. Coğrafi tanımı Xerzan-Erzen şehrine birebir uymaktadır ve yine kaynaklara göre Tigran’ın emriyle Kapadokya, Kayseri ve eski Ermenistan’dan getirilen insanlar şehre yerleştirilerek nüfusu arttırılmış ve takriben en kalabalık döneminde 100 ila 120 bin kişilik bir nüfusa sahip olmuştur. Bu mevcudiyet anlatılan dönemdeki şehirlerin nüfus oranlarına göre çok büyük bir nüfustur. Döneminin en büyük şehirlerinden biri olmakla kalmayıp, en büyük ticari merkezi olarak da tasvir edilmektedir. Burada konumuzla ilgisi olmayan ama belirtmek zorunda olduğumuz bir tarihi gerçek daha vardır. Ermeni tarih yazımında Amed-Diyarbakır Kenti Tigranakerd olarak yazılmaktadır ve bu şehrin Tigran tarafında kurulan Tigranakerd olduğu iddia edilmektedir. Bahsettiğimiz Ermeni Kaynakları tarafından da yalanlanan bu bilgi, kendi tarihçileri tarafından öne sürülmektedir ve değindiğimiz gibi Tigranakerd, Amed-Diyarbakır değil, ancak Xerzan-Erzen olabilir. Arzan (yani Xerzan-Erzen-Garzan) Nehri’nin sol kıyısı olarak anlatılan bölge Xerabajar’dan başka bir yer değildir ve bu coğrafi tanım bizzat Ermeni kaynaklarında yazılmaktadır. Bahsedilen bölgede başka kalıntı olmaması da bu tezi güçlendirmektedir.

 

Konumuza dönecek olursak, Tigran tarafından kurulduğu söylenen bu şehir, 25 metrelik surlarla çevrili, içinde birçok tahıl ambarı ve ahır bulunan geniş bir alana kurulu bir şehir olarak yazılmaktadır. Bölgedeki ilk amfi tiyatronun da bu kentte kurulduğu belirtilmektedir. Xerabajar’ın etrafındaki surların kalıntıları ve bahsedilen geniş alana kurulu olması ( Yaptığımız saha çalışmasında 25-30 kilometrekarelik bir alanda kurulmuş olduğunu söylemiştik) tarihi antik Tigranakerd Kenti olduğu tezini güçlendirmektedir. Yalnız burada altının çizilmesi gereken nokta şehir halkının dışarıdan getirildiklerinin de yazılmış olmasıdır. Şehirde 100 bin kişilik bir nüfusun yaşadığı da eklenmiştir. Bu bilgi, bölge demografisinin, ikibin sene önce değiştirilmek istendiğinin bir kanıtıdır ayrıca....

 

Tigran burayı başkenti olarak ilan eder ve yayılmasının merkezi olarak düşünür ama Romalı Komutan Lukullus tarafından yenilgiye uğrayarak geri çekilmek zorunda kalır. Lukullus, Xerzan-Erzen’i istila ederek bir bölümünü yıkar, içindeki zenginlikleri talan eder ve nüfusunun büyük bölümünü kılıçtan geçirir. Kurtulmayı başaranlar ise göç etmek zorunda kalırlar. Roma egemenliği bu dönemden itibaren başlar ve İslam ordularının bu bölgeyi 640’lı yıllarda fethetmesine kadar olan dönem boyunca Roma ve Pers İmparatorlukları arasında sınır vazifesi görmesinden dolayıdır ki hep bir savaş ortamı içerisinde bulunmak zorunda kalan Xerzan-Erzen coğrafyası bu mücadelelerden dolayı eski şaşaalı dönemini aramaya başlar. Bölgenin tekrar eski ihtişamlı dönemlerine dönmesi için İslam Ordularının 640 yılından sonraki fetihlerini beklemesi gerekmektedir ve 640 yılından itibaren Hz. Ömer’in görevlendirdiği ordular Xerzan-Erzen bölgesini de fethederek İslam egemenliğini başlatırlar. Bu dönemden itibaren Doğu-Batı geçiş noktası olması ve nispeten huzura kavuşması sebebiyle Xerzan-Erzen eski günlerine dönme imkanını bulabilmiştir.

 

Bu yıllardan sonra İslam ile tanışan ve İslama geçen Kürtler Kuzey Mezopotamya’ya dolayısıyla Xerzan-Erzen’e de hakim olmaya başladılar. Tarihin en eski dönemlerinden itibaren küçük ve büyük feodal beylikler halinde yaşayan Kürtler bu düzeni İslama geçtikleri dönemden sonra da korumuşlar ve yaşadıkları bütün alanlarda olduğu gibi  Xerzan-Erzen’de de bu uygulamayı sürdürmüşlerdir. Bu bölgede de Halife’ye bağlı bir Mirlik şeklinde örgütlenmişler ve Emevi-Abbasi dönemleri de dahil olmak üzere Xerzan-Erzen Şehri de İslam Halifelerine bağlı olan bir vilayet olarak, bir nevi site kenti gibi  hayatını sürdürmüştür. Tarihi Xerzan Mirliği olarak tanımlanan şehir, bu dönemde eski yaralarını sararak Roma ve  Pers işgalcilerin yakıp yıktıklarını  yeniden  inşa ederek eski önemini tekrar kazanmıştır.

 

640 yılından 950’li yıllara kadar Halife’ye bağlı yerel hanedanların egemenliğinde kalan Xerzan-Erzen şehri 950’li yıllardan sonra Kürt tarihinde önemli bir yere sahip olan Kürt Mervani Devleti’nin egemenliği altına girmiştir. Bu dönem Xerzan-Erzen için çok önemlidir zira Tigran’ın başkent olarak büyüttüğü şehir, Mervani Kürt Devleti tarafından da başkent olarak kullanılmıştır. Devletin tam ortasında bulunması, yüksek surları, ticari yolların üzerinde bulunması  ve verimli arazileri sebebiyle Mervanilerin kurucusu olan Baz ê Dostik tarafından devletin merkezi olarak  kabul edilmiştir. Hanedan üyelerinin mezarlarının İslam Kaynaklarında yazıldığı biçimiyle Xerzan-Erzen’de bulunması , Mervanilerin Amed-Diyarbakır taraflarına genişlemesi sonucu  doğu-batı egemenlik sahalarına yakın bir merkez olması eski önemini tekrar kazandırmıştır. Önemli bir kaynak olan İbnül Ezrak’ın Mervani Kürt Tarihi adlı kitabında anlatıldığı gibi payitaht olarak kullanılması güvenli ve korunaklı bir şehir olmasından dolayıdır. Aynı kaynakta, saltanat kavgalarında önemli bir rol oynadığı da anlatılmaktadır. Silvan ve Diyarbakır’ı darbeyle ele geçiren bir Mervani Prensi ancak Xerzan-Erzen Hakiminin olaya müdahil olması neticesinde bu emelinden vazgeçmiş ve tahtı esas sahibine bırakmak zorunda kalmıştır. Çünkü en güçlü ordu Xerzan-Erzen kalesinde yerleşik bulunmaktaydı ve tüm önemli kararlar payitaht olarak kullanılan bu şehirde alınmaktaydı. Şehrin hakiminin onaylamadığı hiçbir karar  uygulanamamıştır, bu da Xerzan-Erzen’in Mervani Devletinde oynadığı kilit rolü anlatmakta kafi gelecektir.

 

1080 yılına kadar hüküm süren Mervaniler, tarihte bilindiği gibi, din kardeşliği adına Selçuklu Sultanı Alparslan’a kimi kaynaklarda anlatıldığına göre 15 bin, kimilerine göre ise 20 bin süvari desteği vererek Malazgirt savaşının kazanılmasında da önemli rol oynamışlardır. 1071 yılındaki bu savaş sonucunda Anadolu içlerine ilerleyen ve bu vesileyle iyice güçlenen Selçuklular, Melikşah döneminde Vezir Nizamülmülk eliyle Mervanilerin egemenliğine son vermişlerdir. Bu tarihten itibaren şehirde Selçuklulara bağlı Dilmaçoğuları ve Artukoğulları egemenliği başlamıştır ve bu egemenlik Büyük Sultan Selahaddin Eyyubi dönemine kadar sürmüştür. Selahaddin onikinci yüzyılda  tüm İslam coğrafyasını hakimiyeti altına alarak, Selçuklularla da iyi ilişkiler geliştirerek, bu bölgeyi daha sonra Hasankeyf Eyyubileri olarak tanınacak olan kendi ailesinden Meliklerin idaresine bırakmıştır. Xerzan-Erzen’de Eyyubi hakimiyeti Selahaddin döneminde başlar. Bu dönem yaklaşık 300 sene sürecektir. Eyyubilerin hakimiyeti döneminde şehir belki de en verimli ve tarihi rollerine sahip olabilirdi belki ama hesapta olmayan Moğol istilası şehrin yakılıp yıkılmasına ve bir daha belini doğrultmamasına sebep olacaktır ne yazık ki.

13. yüzyılın ortalarında bölgeye gelen Moğollar, gözlerini zengin ve mamur şehirlere dikerek tüm tarihçilerin ortak görüşü olan yıkımları ve talanları gerçekleştirmişlerdir. Hülagü ve ordularının payına düşen İslam Coğrafyası baştan başa tahrip edilmiş, halkı kılıçtan geçirilmiş ve İslam Medeniyeti büyük bir darbe almıştır. Hülagü işe Bağdat’dan başlamış ve şehri yıkmakla kalmamış, halkını katletmiş ve hızını alamayarak asırlar boyunca itina ile korunan el yazmalarının da bulunduğu dönemin en zengin kütüphanesini de yakarak barbarlıkta sınır tanımamıştır. Bu yapılan tahribattan  Xerzan - Erzen’i de tabi ki soyutlayamayız. Moğol Orduları yolları üzerindeki tüm şehirlere yaptıklarını elbette ki Xerzan-Erzen’e de yapmakta sakınca görmemişlerdir.

 

Xerzan-Erzen’in Xerabajar olarak tanımlanması da tam bu döneme denk gelmektedir. Moğollar ovada kurulu olan, nispeten fethi daha kolay olan bu şehri tarumar etmiş, halkını kılıçtan geçirmiş ve deyim yerindeyse taş üstünde taş, beden üzerinde baş bırakmamışlardır. Yüzyıllardır bir medeniyet merkezi olan, birçok tarihi ve kültürel zenginliği içerisinde barındıran Xerzan-Erzen şehri Moğolların 1250’li yıllarda yapmış oldukları işgal, istila ve acımasız talan sonucu bugünkü XERABAJAR (YIKILMIŞ ŞEHİR) ünvanını ne yazık ki edinmiştir. Tahribat o kadar büyüktür ki o  günden sonra şehir bir daha toparlanamamış, kurulamamış, halkından kurtulmayı başararak geriye kalanlar yakınlardaki Hezo-Sasun Dağlarına sığınarak Moğolların gitmesini beklemişlerdir. Kaynaklarda yazılan bilgilere göre Xerzan-Erzen’in bir daha belini doğrultamaması Moğol tahribatından dolayıdır. Bu büyük mezalim ve katliamı yaşayan ahalisi sığındıkları dağlara yerleşerek bugünkü isimleriyle yani Xerzan’dan olan, Xerzanlı anlamına gelen XERZÎ Aşireti ismi ile tanınır ve geniş bir aşiret olarak Hezo (Kozluk) - Sasun Dağlarında yaşamaktadırlar halen. Topraklarına yani şehirlerine dönmemelerinin sebebi Moğol istilasından sonra şehrin bir daha imar edilemeyecek derecede yıkılması ve Moğolların tekrar dönebilme ihtimaliyle bağlantılıdır.

 

Sığındıkları dağlar nispeten daha güvenli olmakla beraber, hiçbir zaman esas kentlerinin yerini tutmamıştır ( Bu bilgiler de sözlü tarih çalışmaları ve Ortaçağ İslam  kaynaklarından derlenerek bu yazıya alınmıştır). Bir süre sonra Moğolların güç kaybederek birçok yerde özellikle Memlükler tarafından bozguna uğratılarak gerilemesi sonucu yerel Hanedanlar tekrar eski egemenlik bölgelerine dönmüşlerdir. Ne yazık ki Moğol istilası sonucu Xerabajar ( Yıkık Şehir) olarak isimlendirilecek olan Xerzan-Erzen Şehri bir daha kurulamamıştır. Şehrin kurulu olduğu verimli topraklar Moğolların kısa ama son derece tahripkar dönemleri sonrası tekrar Hasankeyf Eyyubileri tarafından ele geçirilir ama katliamdan kurtulabilen az sayıdaki şehir halkının da bir daha dönmemesi sonucu tekrar kurulamaz. Yine de sulak ve bereketli topraklar etrafında küçük köyler şeklinde kurulan yerleşimler aracılığıyla tarım ve ekonomi canlandırılmaya çalışılır ama Moğollar öncesi seviyesine dönmesi mümkün olmaz. Xerabajar ismi işte bu tahripten sonra kullanılmıştır ve Yıkık Şehir olarak hafızalara kazınmıştır.

 

Bu dönem sonrası Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim’in Safevilerle giriştiği iktidar mücadelesine  kadar Hasankeyf Eyyubileri’nin hakimiyetinde kalan Xerzan-Erzen bölgesi bir şehirden ziyade bir bölge olarak isimlendirilmiştir. 1514 yılında Safevilere Çaldıran’da kazanılan zafer sonrası, o döneme kadar HasanKeyf Eyyubilerine bağlı olan bölge Osmanlı lehine büyük yararlılıklar gösteren Hezo-Sasun Miri Mihemed Bey’e Yavuz tarafından hediye olarak verilmiştir.

Şerefnameden aldığımız bu bilgiye göre Xerzan-Erzen bölgesi bu el değiştirmeden dolayı Hezo-Sasun Mirliği ile Hasankeyf Eyyubi Melikliği arasında ihtilaf konusu olmuş, bu sebebden dolayı iki Mirliğin arası bozulmuştur. Eyyubilerin kendi toprakları olarak saydıkları Xerzan-Erzen bölgesinde, Hezo-Sasun Mirleri, Moğol istilası sonrası Xerzan-Erzen’den kaçabilen, bölgenin gerçek sahipleri olduklarını söyleyen Xerzî Aşireti üyeleri aracılığıyla hak iddia etmş ve Yavuz da bunu kabul ederek Xerzan-Erzen bölgesini Hezo-Sasun Mirliğine vermiştir.

 

Bölgedeki Mirlikler dönemi yaklaşık 350 sene sürmüş ve 1850 yılında Osmanlı’nın merkezileşme politikası gereğince Mirliklere son verilmiş ve  Xerzan-Erzen bölgesi de bu politikanın bir sonucu olarak Osmanlı’nın atadığı Kadı ve Paşalar aracılığıyla yönetilmeye başlanmıştır. Zok (Yanarsu), Ridvan, Beybo ve son olarak da Misircê yani günümüz Kurtalan ilçe merkezi olarak şekillenen bölge idaresi günümüzde yukarıda bahsettiğimiz  Cimzerk (Gökdoğan) - Telîba (Bozhöyük) – ŞêxÛnis (Yunuslar) köyleri üçgeninde kaderine terk edilmiş bir tarih ve kültür şaheseri olarak ilgi beklemektedir.

 

Yapılması mümkün olan kazı ve çalışmalar neticesinde bu gizli tarih günyüzüne çıkarılacağı günü beklemektedir. Bu yetim bırakılmış kültür ve tarih değeri, malesef ilgili kurumların vurdumduymazlığı ve özellikle tarihi değerlere uygun gördüğü politikalar sonucunda unutulmaya, yok olmaya yüz tutmuştur. Pamuk ve mısır tarlalarnın altında tarihimiz ve kültürümüz yatmaktadır. Bizlerin üzerine düşen görev bir sosyal sorumluluk projesi olarak hayat geçirilmesi gereken bir proje oluşturmak ve yerli-yabancı üniversitelerle işbirliğine, bilgi alışverişine girerek Xerzan-Erzen'de bulunan Xerabajar'ı hakettiği seviyeye yükseltmek ve günyüzüne çıkarmaktır toplum olarak.

 

Bunun ilk adımı da yapılacak geniş çaplı bir kazı çalışmasıdır. Konuyla ilgili ve duyarlı olan tüm insanlardan beklentimiz bu yöndedir. Kuzey Mezopotamya'da Kerxê (Üçtepe), Xerabreşk (Göbekli Tepe) ve daha sayamadığımız onlarca tarihi ve kültürel miras sayılan bölgelerimiz mevcuttur. Xerabajar da bunlardan bir tanesidir. Tarih ve kültürümüzü kaybolmadan gelecek nesillere, bizden öncekilerin bizlere bıraktığı gibi miras bırakmanın yolu ancak çaba ve emek vererek olabilir... Xerabajar'ın birgün günyüzüne çıkarılabilmesi dileğiyle....

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kurtalangazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Roj☀️
(08.09.2024 17:54 - #189)
Mala te ava mamoste ji bo van xebatên te yên hêja em spasdarê te ne.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kurtalangazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
felankes xerzi
(09.09.2024 00:45 - #191)
gotın u peyam, desten nıvıskâren zânede bı kâdru kimte. Deste te saxbe.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kurtalangazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)