Yazımın amacı siyaset yapmak, siyasileri rencide etmek değil. Türk siyasi tarihinde siyasetin nasıl bir araç olarak kullanıldığını insanlarda neler çağrıştırdığını ortaya koymaya çalışmaktır.
Türk siyaseti maalesef amaca ulaşmak için gayri ahlaki de olsa her yolun mubah görülmesi felsefesiyle icra edilen bir meslek haline getirilmiştir.
Hâlbuki Siyaset Ne'yin uygulanacağına ilişkindir. Daha iyi bir yaşam ve sorunların çözümü için Ne Yapmalı' sorusunu cevaplayarak, toplumsal çıkarları belirlemek ve gerçekleştirmek üzerine kurulması gerekir.
Maalesef Türkiye siyasetinde Bireyselleşme ve kurumsallaşmanın yeterince gelişmediği, ahbap çavuş ilişkisi, akrabalık, hemşericilik, cemaat, aşiret, örgüt ve parti bağlılıkları ile harmanlanmış.
Siyaset anlayışında hak aramanın, iş bulmanın, işinde yükselmenin, ihale almanın en kısa ve zahmetsiz, modern hukuktaki “sınav, liyakat, eşit rekabet” gibi objektif olmaktan ziyade geleneksel adam kayırma, adamını bulma, yandaşlık ve ahbap çavuş gibi ilişkiler ile siyaseti kullanarak hedefine kısa sürede varmak için bir araç olarak kullanılıyor.
Eski bakanlardan Nihat Ergün’ün “Adım Adım Siyaset” isimli kitabındaki “Partiler bir süre sonra parti olmaktan çıkıyor, siyasi cemaate veya siyasi şirkete dönüşüyorlar...” sözleri, kuralların ve kurumların hukukun zayıf olduğu toplumları anlatmaya yetiyor.
16. yy. Divan şairlerinden Hayretî''nin '' Ne Süleymana esiriz, ne Selimin kuluyuz, Kimse bilmez bizi, bir Şâh-ı Kerimin kuluyuz! '' Şiarı ile yetişen birey ve siyasilere sahip olmak için bizlere, “sınav, liyakat, eşit rekabet” i benimseyen siyasiler lazım.
16. yy. Divan şairlerinden Hayretî'yi şu güzel kasideleri ile rahmet ile yad ediyorum.
Ne Süleyman'a esîriz ne Selim'in kuluyuz.
Kimse bilmez bizi bir şâh-ı Kerîm'in kuluyuz.
Gam-ı dünyadan el yumak dilersen Hayretî cehd it.
Gözün yaşı gibi yüz üzre var Vardar'a azm eyle.
Gönlünü benzer ki akıtmış durur bir yâre su.
Şevkden kendin yire urup yürür bî-çâre su.
Hudâ'yı bilmek içün gelmişüz dünyâya.
Aceb mi cehdümüz olursa zikr-i Mevlâ'ya.
İrişdirür bizi âhir makâm-ı a'lâya.
Kemâl-i eşhedü en lâ-ilâhe illa'llâh.