Oksijeni bitmiş bir kavanozun dibinde. Karanlık bir odada. Hatta terkedilmiş köhne bir muhitteki yıkık bir binada. Çığlık atsak kimse duymaz sesimizi. Takatimiz de yoktur ki kıralım cam kavanozu. Mecalimiz kalmamıştır ya zaten parmağımızı kıpırdamaya.İşte böyle hissederiz açık havada, günlük güneşlik, yemyeşil kırlarda bile. Bulunduğum ortam bir anlam taşımaz. Kimle olduğudur önemli olan. Mekanın ve zamanın marifeti değildir içindeki baharı hissetmek. Bazen Zemheride bile güneş açar oysa.
Hayata tek başımıza adım atarız halbuki. Ve hep de öyle olmalıyız kanısındayım artık. Yanımızda dost diye sürüklediğiniz kişiler aslında ayak bağıdır, anlarız bunu bir süre sonra. Fakat yaş kemale ermiştir artık. Yol gözünde büyür gitgide. Bitsin istersin hatta zaman zaman. Buna da müsade etmezler bedeninizdeki yapışkan emiciler. Nefes almak isteriz çoğu kez. Ufak, kesik bir nefese bile razıyızdır oysa. Onu bile çok görürler. Peki kim vermiştir bu yetkiyi onlara. Biz değil inanın ki. Yaşam tarzıdır onların bu. Gelip yapışırlar atamazsınız da. İşte en başta belirttiğim kavanozun kapağı bu kişilerdir.
Dilerim zamanla bir delik açılır kapakta. Mucizeler hep vardır hayatta çünkü. Umut hep vardır.
DERİNDEN NEFES ALABİLECEĞİMİZ GÜNLER DİLİYORUM...