Kahramanmaraş ilinde ilki 7,7 ikincisi 7,6 büyüklüğündeki iki deprem felaketinde can ve mal kaybına uğratmıştır. Deprem bölgeleri haritasına göre yurdumuzun yüzde 92, sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun yüzde 95, inin deprem tehlikesi altında yaşadığı görülmektedir. Bu bizim ne kadar büyük bir risk içinde yaşadığımızı ortaya koymaktadır. 50 bin in üstünde kişinin yaşamını yitirmiş olabileceği söylenmektedir. Özelikle Hatay ili büyük can kaybının yanı sıra çoğu evlerinin yıkılması sonucunda ekonomik olarak da çökmüş olduğunu görüyoruz. 2000 yılından önce yapılan binaların risk taşıdığı bilinmesine rağmen gerekli önlemlerin yeterince alınmaması ciddi bir çalışma ve hazırlık yapılmaması büyük bir kusurdur. 2000 yılından sonra deprem ve yapı denetim yönetmeliğine göre yapılan konutların da yıkılması bu depreme karşı yapılan yeni önlemlerim sorunu çözmediğini gösterir. Aynı müteahhidin yaptığı sitelerde birkaçının yıkılması diğerlerinin ayakta kalması düşündürücü aynı zamanda bu depremin diğer depremlere göre bir farklı özeliğini ortaya koymaktadır. Halbuki bu Sorunu yapı denetim yönetmeliği ile özel denetim kuruluşlara havale ile çözüldüğü söylenmişti. Hatta tek katlı konutların da bu depremde yıkılması bir başka üzerinde durmamız gereken konudur. Bu kadar can ve mal kaybının sorumlusu imar barışı adı altında göz yuman, yatay mimariye göz ardı eden, düz tarım arazileri imara açan şehir planlarını zemin etütlerine göre değil de siyasilere göre şekillendiren yöneticilerin, yapı denetim teknik adamların olmalıdır. Acilen eski binalardan örnekler alınıp güçlendirme veya kentsel dönüşüme alınarak depreme dayanıklı binalara dönüşmesi gereken bir zorunluluktur.
Şehir planlamasın da fay hatlarına uzak kayalık tepelik zemini sağlam yerlere doğru büyümesinde yarar vardır. Yine depreme karşı ciddi bir maliyet gerektiren ve her kolon altına konulan sismik izolatör konulması gündemdedir. Bu sismik izolatör sayesinde depremin yıkıcı gücünün yarıya indirildiği iddia edilmektedir. Toki’nin yaptığı konutlarının ayakta kalmaları, tünel kalıp beton duvarların yaygınlaşması gündemdedir. Yeni önlemleri alması gereken ciddi bir bütçesi olan deprem bakanlığını bir an önce kurulması bir zorunluluktur.
Dünya Bankası, Türkiye'deki yapı stokunun büyük bölümünün 2000'den önce inşa edildiğine dikkat çekti.
Bu yapıların, depreme ve diğer afetlere dayanıklı hale getirilmesi için güçlendirilmesi ya da yeniden inşa edilmesi gerekiyor.
Rapora göre, Türkiye'de konut olarak kullanılan 6,7 milyon binadan sadece yüzde 4'ü yenilenmiş.
Geri kalan binaların yenilenmesi için ek finansal metodlar geliştirilmesine ihtiyaç var.
Binaların yenilenmesi için ev sahiplerinin bu fonlara ulaşabilmesi gerekiyor.
Böylece orta ve alt gelir grubunun da, kentsel dönüşüm sürecinin parçası haline geleceğine dikkat çekiliyor.
Dünya Bankası, daha önce Türkiye'ye, kamu binalarının depreme dayanaklı hale getirilmesi için finansal destek verdi.
Haziran 2021'de 140 okul, hastane ve diğer kamu binasının yenilenmesi projesine 265 milyon dolar fon sağlandı.
2004'ten 2015'e kadar "İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İSMEP)"e de kamu binalarının yenilenmesi için 550 milyon dolar finansman katkısı sunuldu. Ancak Dünya Bankası'nın 2018'deki raporuna göre özel mülkiyetli evlerin risklerinin azaltılması projesi ise yeterince uygulanmadı.
2020'den itibaren ise hükümet, düşük konut kredisi kampanyalarıyla özel konut sektörüne doğrudan müdahaleye başladı. Dünya Bankası, depremin ardından Türkiye'ye 1,78 milyar dolar yardım vaadinde bulundu.
ABD’nin en büyük bankalarından JPMorgan, 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli yıkıcı depremlerin bina ve altyapıya verdiği doğrudan hasarın yarattığı maliyetin GSYH’nin yüzde 2,5’i, yani 25 milyar dolar seviyesinde olacağımı öngördü.
Geçen hafta Pazartesi sabaha karşı ve öğlen saatlerinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki deprem, yaklaşık 13,4 milyon kişinin yaşadığı 10 ilde büyük yıkıma yol açarken, açıklanan son bilgilere göre 36 bin 187 kişi hayatını kaybetti.
JPMorgan ekonomisti Fatih Arçelik, bankanın müşterilerine gönderdiği notta, “Türkiye’deki deprem trajik can kaybına yol açtı ve önemli ekonomik sonuçları olacak” dedi.
*Depremden etkilenen 10 il, Türkiye’nin toplam GSYH’sinin yüzde 9,3’ünü, ihracatının yüzde 8,5’ini, vergi gelirlerinin yüzde 5’ini ve aktif işgücünün yüzde 11,1’ini oluşturuyor.
*Depremden en kötü etkilenen üç il, Türkiye’nin GSYH’nin yüzde 2.6’sını, ihracatının yüzde 2,2’sini ve vergi gelirlerinin yüzde 2,3’ünü oluşturuyor.
*Artan gıda fiyatları ve artan mali destekler nedeniyle yılsonu enflasyon tahminimizi yüzde 43’ten yüzde 45’e revize edilebilir.
*Bütçe açığının bu yıl GSYH’nin yüzde 4,5’i (önceki tahmin GSYH’nin yüzde 3,5’i) civarında olmasını bekliyoruz.
*Cari açığın GSYH’nin yüzde 3’ü oranında olmasını öngörüyoruz, ancak uluslararası yardım TL üzerindeki baskıyı telafi edebilir.