Geçmişte kim olduğunu bilmek istiyorsan, şu an kim olduğuna bak. Kim olacağını bilmek istiyorsan, ne yaptığına bak. Budhha
Geçmişte yaşadıklarımıza baktığımızda yaşanmış güzel anıları hatırımıza gelir. Birden o günler bir filim şeridi gibi zihnimizden geçerken yüzümüze bir tebessüm kaplar. Kendi kendimize söyleniriz. Gerçi zor günlerdi çok sıkıntılı günlerdi. Yokluk içinde sağlık hizmetlerinin yersizliği ile geçen hayatlar, kır kanat içindeki geçim dertleri ve eğitimsizlik, töreler feodal bir yapı sistemin baskısı daha neler neler yaşanılmıştı. Ama yinede geçmişi ve bu günü kıyasladığımızda güzel günler yaşadığımızı görüyoruz. Yokluk içindeydik, fakirdik ama mutluyduk. Gelecekten umutluyduk, Gelecek yaşam sevinci tüm yorgunlukları ve yoklukları bize unutturuyordu. Gün boyu süren fiziki çalışmalar zihnimizi ve bedenimizi sağlıklı kılıyordu. Kıt kanat bulduğumuz doğal yiyecekler sağlıklı bir yaşam veriyordu. Halkın yüzde doksanı köylerde yaşıyordu. Tarım ve hayvancılık tek üretim ve geçim kaynağıydı. Mis kokan tandır ekmeği ve mercimek çorbası yemek menüsünün vazgeçilmez ana yemekleriydi. Soğanı unutmayalım yemeğin süsüydü. Gerçi her köyde meyve olmasada ırmakların önünde sebzeler yetiştirilirdi. Her zaman olmasa da mevsiminde doğal sebze ve meyveler sofraları süslerdi. Kışın kurutulmuş sebze ve gıdalar soğuk geçen kış aylarının çerezi veya yemeklerini oluştururdu. Eve ve evcil hayvanlarına tuz getirmek için binek hayvanları ile yüzlerce kilometre kat edilirdi. Pekmez, turşu, kavurma, kurutulmuş yoğurt kış yemeklerini süslüyordu. Köy yaşamının en büyük yardımcıları yük hayvanlarıydı. Ekilen tarlalar ancak bu hayvanların çektiği sapanlarla mümkündü. Hasat döneminde yine bu hayvanların ayakları altında ezilerek çıkan tahıllar saplarından ayrılırdı. O günlerde televizyon yoktu. Lambaların ışığında günlerce süren masallar anlatılırdı. Oyuncaklar yoktu ama her çocuk oyuncağını yaparak hem oynayıp hemde el becerisini kazanırdı. Goke dedikleri Amerikan hokeyine benzeyen bir oyun oynanırdı. Bıre, kelle, kılıç vb. spor oyunları baharın güzel oyunlarıydı. Bu günlere baktığımızda refah var ama aynı zamanda büyük bir umutsuzluk var. İnsanlar adeta sahteleşmiş büyük bir güven bunalımı var. Eskilerin üzerinde titrediği Söz ve sözlerin bir anlamı kalmamış. Geleneklere yabancılaşma başlamış insanlık ve ahlak sözde kalmıştır. Komşuluk akrabalık ilişkileri zayıflamış olduğunu görüyoruz. Refah ve din kardeşliği ve akrabalık ilişkilerini canlı tutan fakir insanlarında unutulmadığı bayram sofraları artık kurulmuyor. Büyük bir kültür ve ahlak dejenerasyonu yaşanıyor. İslam kardeşliği ve insanlık sözde kalmıştır. Umutsuzluk mutsuz toplum geleceği tehlikeli bir karamsarlığa itiyor. Kime sorsan geçmişte kalan yokluk ve sıkıntılı ama mutlu geçen o güzel günleri aradığını görüyoruz. Dedeler ile ninelerin tecrübelerinden yararlanan tek odalı evde özveri ile ayakta kalmaya çalışan geniş ailelerin yaşamlarına tanık olduk. Tarihin geçmişinde Taş mağara evleri ile ünlü bir ilçemizde yaşayan yaşlı bir amca bu taş evlerinin birinde bir kilim üzerinde oturmuştu. Üzerinde yöresel kıyafetleri vardı. Bir gurup öğrenci kafilesi bu evleri dolaşırken yaşlı amcanın oturduğu yere geldiklerinde amcanın önünde bir tas ayran ekmek ile mutluluk içinde yediğini gördüler. Gençlerden biri “Amca bu serin mağarada soğuk ayran tandır emeği keyf senin keyfindir” der.
Amca gence dönerek; “Oğlum keyf bu ise amcan 60 yıldır bu keyfi yaşıyor” diyerek bir ironi yapıyor.
Geçmişe baktığımızda Yokluk ile dolu çıranın ışığı altında geçen sıkıntılı günlerdi. Ama kabul edelimki umutla dolu anımızı süsleyen çok güzel günlerimizdi. O günleri mum ile arıyoruz.