Rüstem Garzanlı (Ağrak)
Köşe Yazarı
Rüstem Garzanlı (Ağrak)
 

Allah ile kul hakkı

İslâmiyet’te iki türlü hak vardır. Biri Allah hakkı, diğeri de kul hakkıdır. Allah hakkı: İnsanın Rabbine karşı işlediği bir günahtan dolayı hukukullah yani Allah hakkı denir. Kişi tövbe ederse ve Allah da, dilerse affedebilir. Kul hakkı: Kulun malına, hayatına, namusuna, haysiyetine yapılan tecavüzlere maddî hukuk; dinine kalbine yapılan sıkıntı ve tecavüzlere de manevî hukuk denir. Başkasının malını gasp eden kişi, evvelâ mal sahibi ile ölmüş ise varisi ile helâlleşmesi gerekir. Vâris yoksa veya bulunamıyorsa, çaldığı veya gasp ettiği mal kadar fakirlere dağıtılması halinde samimî bir tövbenin delâleti olur. Şayet cana kıymışsa, önce yaptığı hatadan pişmanlık duyması ve tövbe etmesi gerekir. Ölenin yakınları ile helâlleşmesi, varisleri tarafından istenmesi halinde bir miktar malın verilmesi lâzımdır. Bulunduğu yerde İslâm hukuku tatbik ediliyorsa ve varislerin de talebi varsa, kısas yapılır. İslâm’da kısas müeyyidesinin uygulanmasının bir hikmeti de caydırıcılıktır. Kur’ân-ı Kerîm’de mealen şöyle geçer: “Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır.” (Bakara, 2/179) İnsan hukukunda öldürme olayı, elbette büyük günahlardan sayılır. Çünkü kâinatı yok edebilecek bir günahla karşı karşıya kalınmaktadır. “Kim bir nefsi, kısas yahut yeryüzünde fesat çıkarma sebeplerinin biri olmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Mâide Sûresi, 32) Bediüzzaman, konu ile alâkalı şöyle diyor: “Bir mâsumun hayatı, kanı, hatta umum beşer için de olsa heder olmaz. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir.” (Sünûhat) Cenâb-ı Allah, büyük kudret sahibidir. Bir insanı yaratmakla, Hz. Âdem’den (as) bugüne kadar yaratılan bütün insanların toplamı arasında fark yoktur. Bu sebeple bir insanı öldürmekle bütün insanları öldürmek arasında da fark yoktur. Rahmet sahibi Allah, dilerse hukukunda vazgeçebilir; kul hakkı ise, kula aittir. Kul hakkını ancak kul affeder. Bediüzzaman, kul hakkı konusunda şöyle buyurur: “Zira kimden kime geçerse geçsin, helâl edilmedikçe bu haktan kurtulmak mümkün değildir.” Günümüzde dünyanın birçok memleketlerinde olduğu gibi memleketimizde de zina gibi ahlâksızlığın yaygınlaştığı ve hatta bazı İslâm devletlerinde zinanın suç olmaktan çıkartıldığı görülmektedir. İslâmiyet’in yasak ettiği ve kebâir saydığı büyük günahlardan olan zina; ahlâken de nefret ve çirkin bir teşebbüstür. Bu çirkin fiilin işlemesinde, anne, baba, akraba ve bütün aile bireylerinin şeref ve haysiyetleri rencide ediliyor. Görüldüğü üzere zina, iki şahıs arasında cereyan edilen bir edepsizlik olsa da beraberinde birçok insan hukukuna da tecavüzdür. Şeref ve haysiyet bir namustur, başkasının namusuna kem gözle bakmadan önce kişi şahsında bir empati yaparsa her halde namusun ne olduğu anlaşılır. Hülâsa, gerek Allah hakkına gerekse insan hakkına riayet etmek lâzımdır. Günahkârın, günah ve hatalarından dolayı pişmanlık duyması, helâlleşebilecek hak sahipleri ile helâllik istemesi ve Kur’ân terbiyesinde hizmetlerinin arttırılması ile inşallah akıbeti bir hüsn’ü-hatimeye vesile olur. Konu ile alâkalı Cenâb-ı Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de mealen: “Ey kendi nefislerine karşı haddi aşan, günahlarla kendi nefsine kötülük eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Muhakkak Allah günahları affeder. O Gafur ve Rahimdir.” buyurmuştur. (Zümer, 53)   15.12.2023
Ekleme Tarihi: 16 Aralık 2023 - Cumartesi
Rüstem Garzanlı (Ağrak)

Allah ile kul hakkı

İslâmiyet’te iki türlü hak vardır. Biri Allah hakkı, diğeri de kul hakkıdır.

Allah hakkı: İnsanın Rabbine karşı işlediği bir günahtan dolayı hukukullah yani Allah hakkı denir. Kişi tövbe ederse ve Allah da, dilerse affedebilir.

Kul hakkı: Kulun malına, hayatına, namusuna, haysiyetine yapılan tecavüzlere maddî hukuk; dinine kalbine yapılan sıkıntı ve tecavüzlere de manevî hukuk denir. Başkasının malını gasp eden kişi, evvelâ mal sahibi ile ölmüş ise varisi ile helâlleşmesi gerekir. Vâris yoksa veya bulunamıyorsa, çaldığı veya gasp ettiği mal kadar fakirlere dağıtılması halinde samimî bir tövbenin delâleti olur.

Şayet cana kıymışsa, önce yaptığı hatadan pişmanlık duyması ve tövbe etmesi gerekir. Ölenin yakınları ile helâlleşmesi, varisleri tarafından istenmesi halinde bir miktar malın verilmesi lâzımdır. Bulunduğu yerde İslâm hukuku tatbik ediliyorsa ve varislerin de talebi varsa, kısas yapılır. İslâm’da kısas müeyyidesinin uygulanmasının bir hikmeti de caydırıcılıktır. Kur’ân-ı Kerîm’de mealen şöyle geçer: “Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır.” (Bakara, 2/179)

İnsan hukukunda öldürme olayı, elbette büyük günahlardan sayılır. Çünkü kâinatı yok edebilecek bir günahla karşı karşıya kalınmaktadır. “Kim bir nefsi, kısas yahut yeryüzünde fesat çıkarma sebeplerinin biri olmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Mâide Sûresi, 32)

Bediüzzaman, konu ile alâkalı şöyle diyor: “Bir mâsumun hayatı, kanı, hatta umum beşer için de olsa heder olmaz. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir.” (Sünûhat)

Cenâb-ı Allah, büyük kudret sahibidir. Bir insanı yaratmakla, Hz. Âdem’den (as) bugüne kadar yaratılan bütün insanların toplamı arasında fark yoktur. Bu sebeple bir insanı öldürmekle bütün insanları öldürmek arasında da fark yoktur.

Rahmet sahibi Allah, dilerse hukukunda vazgeçebilir; kul hakkı ise, kula aittir. Kul hakkını ancak kul affeder. Bediüzzaman, kul hakkı konusunda şöyle buyurur: “Zira kimden kime geçerse geçsin, helâl edilmedikçe bu haktan kurtulmak mümkün değildir.”

Günümüzde dünyanın birçok memleketlerinde olduğu gibi memleketimizde de zina gibi ahlâksızlığın yaygınlaştığı ve hatta bazı İslâm devletlerinde zinanın suç olmaktan çıkartıldığı görülmektedir. İslâmiyet’in yasak ettiği ve kebâir saydığı büyük günahlardan olan zina; ahlâken de nefret ve çirkin bir teşebbüstür. Bu çirkin fiilin işlemesinde, anne, baba, akraba ve bütün aile bireylerinin şeref ve haysiyetleri rencide ediliyor. Görüldüğü üzere zina, iki şahıs arasında cereyan edilen bir edepsizlik olsa da beraberinde birçok insan hukukuna da tecavüzdür. Şeref ve haysiyet bir namustur, başkasının namusuna kem gözle bakmadan önce kişi şahsında bir empati yaparsa her halde namusun ne olduğu anlaşılır.

Hülâsa, gerek Allah hakkına gerekse insan hakkına riayet etmek lâzımdır. Günahkârın, günah ve hatalarından dolayı pişmanlık duyması, helâlleşebilecek hak sahipleri ile helâllik istemesi ve Kur’ân terbiyesinde hizmetlerinin arttırılması ile inşallah akıbeti bir hüsn’ü-hatimeye vesile olur.

Konu ile alâkalı Cenâb-ı Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de mealen: “Ey kendi nefislerine karşı haddi aşan, günahlarla kendi nefsine kötülük eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Muhakkak Allah günahları affeder. O Gafur ve Rahimdir.” buyurmuştur.

(Zümer, 53)

 

15.12.2023

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kurtalangazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.